Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi…

Nereye gittiğimizi bilen var mı? Seçim bitti, vur abalıya!

Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi…
20 Temmuz 2023 - 17:17
Reklamı Geç
Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi…         
İşçiler.
Memurlar.
İşsizler.
Emekliler.

Yoksulluğa mahkum edilen milyonlar,
Nereye gittiğimizi bilen var mı?
Seçim bitti, vur abalıya!
Zam kamyonunun freni patladı.
Yokuş aşağı tam gaz gidiyoruz!

Benzin fiyatı 35 liraya dayandı.
Peki ya mutfak tüpleri?
500 TL’yi geçti bile.
Mutfaklarda yangın büyüyor!

Her geçen gün ağırlaşan yaşam şartları ve geçim zorluğunun ardından, açıklanan zamlardan sonra vatandaşlar kara kara düşünmeye başladı.
Kira bedelleri tutulmuyor.
Eğitim masrafları,
Sağlık giderleri.
Giyim-kuşam nasıl olacak?
Seçimden sonra takke düştü kel göründü!
Yoksulluğun da dibine doğru yuvarlanıyoruz!



ÜLKENİN DURUMU NASIL MI?
1917’de, Bolşevik Devrimi’ni yapan Lenin’in ölümünden sonra Sovyetler Birliği’nde iktidarı ele geçiren Stalin, çalışma arkadaşları ile sohbet ederken, birden ayağa kalkıp ellerini havaya kaldırarak herkesi susturur ve söze başlar:
          “Yoldaşlarım... Söyleyin bakalım, halkın yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı?”
          Toplantıdakilerden bazıları adaletten, haktan, hukuktan, kimisi demokrasiden, insan haklarından söz eder. Kimisi de sertlik gerektiğini söyleyerek; sürgünleri, idam sehpalarını, zindanları hatırlatır.
           Stalin, açıklamaların hiçbirini beğenmeyerek ürpertici bir sesle şöyle der:
          “Yönetimi ele geçiren hükümdarın ya da o güçteki bir liderin Tanrı’dan pek farkı yoktur. Halk onu öyle görür. Önce bunu bilin... Sonra, insanların karşınızda baş eğip durması için ne yapmanız gerektiğini  dinleyin..!”
          Odadakiler ellerini ovuşturarak bu konuyu öğrenmekten çok mutlu olacaklarını belirtirler.
          Stalin, birini çağırıp emreder:
          “Çabuk bana bir tavuk getirin!”
          Görevliler aceleyle bir tavuk alıp getirirler...
          Stalin, adamlarının gözleri önünde tavuğun tüylerini canlı canlı yolmaya başlar. 
          Diktatör, bütün tüyleri yolunup cascavlak kalan tavuğu odanın ortasına salıverir:
          “Şimdi izleyin bakalım nereye gidecek bu şaşkın tavuk?”
          Zavallı tavuk içine düştüğü acıdan kaçıp kurtulayım diye aralık kapıdan dışarı kaçar, soğuktan tir tir titrer, dönüp masaların altına girer, masa ayakları canını yakar, duvar diplerine koşar, tüysüz kanatları yara bere içinde kalır, şömineye yaklaşır, derisi kavrulur...
          Sonunda çaresiz, tüylerini yolan Stalin’in bacakları arasına sığınıp saklanır.
O zaman Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp yolunmuş tavuğun önüne tane tane atar. Yemlenen tavuk bundan sonra, Stalin nereye yönelse peşinden koşar..!
          Ağızları bir karış açık kalan dostlarına bakan Stalin, alaycı bir gülüşle şöyle der:
          “Gördünüz mü..? Halk dediğiniz topluluk bir tavuk gibidir. Tüylerini yolup aldıktan sonra onu serbest bırakın. Gerisi çok kolaydır... Çünkü artık onları bir avuç yemle yönetmek mümkün olur...”
 
          Yukarıda anlatılan olayda Stalin’in yerine istediğiniz bir diktatörün adını da yazabilirsiniz. Çünkü, kesin olan bir şey var ki; adı ne olursa olsun tarih boyunca tüm diktatörler kendi midelerini (!) ve kasalarını doldururken masum halkı hep tüyleri yolunacak tavuk gibi görmüşlerdir.



 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum